Bir önceki yazımızda hakaret suçu başta olmak üzere pek çok suçun internet üzerinden ne kadar kolay işlenebileceğini anlattık. (https://www.olgun.av.tr/tr/internet_mecralarinda_hukuki_ihtilaflar_hakaret_sucu) Ancak yüzeysel olarak geçtiğimiz “İfade özgürlüğü” ve “Eleştiri hakkı” kavramlarına tekrar ve daha detaylı değinmek gerekir. Zira hakaret suçunun sınırları ancak bu şekilde anlaşılabilir. Bu kavramları ise en sağlıklı şekilde yüksek mahkeme kararlarından öğrenebiliriz. Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi (AYM) bu konuda öne çıkarken Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ni (AİHM) de unutmamak gerekir. Çünkü Uluslararası hukuk normlarının kriterlerini her daim AİHM belirler. Zaten Yargıtay ve AYM de bu konularda kararlar açıklarken muhakkak AİHM kararlarına değinmektedir.
AİHM, Türkiye'nin de kurucu üyesi olduğu Strazburg merkezli Avrupa Konseyine bağlı uluslarası bir mahkemedir. AİHM'in “İfade özgürlüğü” ve “Eleştiri hakkı” hakkında karar verirken dayanağı ise Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesidir (AİHS). Bu sözleşme Avrupa Konseyi'nin ve AİHM'in omurgası niteliğindedir. Mahiyetinin anlaşılması için de şunu söylemek gerekir ki AİHS, kanunlarımız ile aynı güce sahip hukuk kurallarıdır. Bu sebeple yazımızın çerçevesi AİHS ve AİHM kararları üzerine oturtulacaktır.
TC Anayasası 26. madde ifade özgürlüğü hakkında “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet Resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” der. Aynı doğrultuda AİHS 10. madde ifade özgürlüğü hakkında “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar.” der. AİHM de ifade özgürlüğü hakkkında verdiği ve vereceği her kararda bu maddeye atıf yapar.
AİHM, ifade özgürlüğünü demokratik toplumun esaslı temellerinden ve toplum ile bireyin gelişmesinin temel şartlarından biri olarak görür. Ayrıca ifade özgürlüğünü sözleşmenin 10. maddenin sınırları içinde, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya ilgilenmeye değmez görülen haber ve düşünceler için değil, devletin veya nüfusun bir bölümünün aleyhinde olan, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanacağını söyler.
Eleştirel yahut ağır bir üslubun ifade özgürlüğü içinde değerlendirilip değerlendirilemeyeceğinin subjektif kıstasları olduğu gibi objektif kıstasları da vardır. Mevzu bahis konu ile kullanılan ifadeler gerçek, güncel ve düşünsel olarak bağlantılı olmalıdır. Bununla beraber bu ifadenin bir amacı da olması gerekir. Bu amaç kamunun yararı olabileceği gibi kişisel bir yarar da olabilir. Bu doğrultuda olan ifadeler ağır bir uslup dahi olsa hakaret değil ifade özgürlüğü kapsamında olacaktır.
Hakaret suçu konulu pek çok dosyamız olmasına rağmen hem güncel hem de dikkat çekici olması sebebiyle buna benzer bir durum ile karşı karşıya geldiğimiz bir dosyamızı sizlerle paylaşmak yerinde olacaktır. Müvekkilimizin sanık olduğu ve şikayetçi tarafın siyasi bir kişilik olduğu bu dosyamız müvekkilimizin beraati ile sonuçlandı. Karar metninde ise tam da bizim savunmamız doğrultusunda; müvekkilin bir vatandaş ve şikayetçinin siyasi bir kişilik olduğu üzerinde duruldu. Zaten siyasetçilerin diğer insanlara nazaran daha hoşgörülü olması gerekmesi ve siyasetçilerin doğrudan kamuya hitap etmesi sebebiyle gelecek tepkilere hazır olması gerektiği AİHM içtihatlarında da defalarca işaret edilmiştir. Yani iki sıradan kişi arasında hakaret niteliği olacak bir söz, somut olayın koşullarına göre biçimlenip ifade özgürlüğü sınırları içinde kalabilmektedir.
AİHM, yeni kararlarında dahi atıflarda bulunduğu Lingens-Avusturya 9815/82 başvuru numaralı kararında şöyle der: “Sadece olumlu karşılanan ya da kimseye saldırgan gelmeyen ya da insanların kayıtsız kalabildiği bilgi ve fikirler değil, saldırgan gelen, sarsıcı nitelik taşıyan ya da rahatsız eden fikirler de demokratik toplumun vazgeçilmez özellikleri olan çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri bunlardır.”
Bir başka deyişle ifade özgürlüğü, başkalarının çıkarlarına zarar verme tehlikesini taşıyan ya da fiilen zarar veren ifadeyi koruma altına alır. Genellikle çoğunluk veya büyük grupların fikirlerine devletin müdahelesi olmaz. Ancak küçük gruplar ve bireylerin düşünceleri de korunmaya değerdir. Bu sebeple çoğunluğa çarpıcı ve ağır gelecek türden olsa bile kullanılan ifadeler özgürlük kapsamında korunur. Çünkü bireylerin fikirlerine saygı duyulması demokratik siyasi sistemlerin temel olgularındandır. 19. yy İngiliz filozof bürokratlarından John Stuart Mill şöyle der: “Eğer tek bir kişi insanlığın geri kalanından farklı bir kanaate sahipse, nasıl o kişinin gücü olsa dahi insanlığı susturmaya hakkı yoksa, insanlığın da o kişiyi susturma hakkı yoktur.”
Sonuç olarak keskin ve abartılı bir uslup da ifade özgürlüğüdür. Dikkat edilmelidir ki iki vatandaş arasındaki bir olay hakaret olarak nitelendirilebilecekken; ifadenin muhatabı siyasi karaktere sahip biri olunca sert bir eleştiri olarak görülebilir. Ancak siyasi karakterlere karşı söylenen her sözün ifade özgürlüğü olmayacağı ve bu sebeple ifade özgürlüğünün mutlak bir özgürlük olmadığı bilinmelidir. Yani her somut olayın kendi içindeki şartlarla değerlendirilmesi gerekir. Her olayda kendisine özgü detaylar vardır ve bu detaylar ancak bu konuda bilgili ve ilgili hukukçular tarafından en sağlıklı şekilde yorumlanabilecektir.
OLGUN HUKUK BÜROSU – Av Ümit OLGUN
Tazminat & İdare & Ceza Bölümü
Av Ramazan BAL & Av Rabia KIRAÇ & Stj Av Ömer Musab BAŞODA
DETAYLI BİLGİ İÇİN
TELEFON VE WHATSAPP:+90 (553) 048 68 12
MAİL ADRESİ : olgunhukukburosu@gmail.com
Yorumlar (0)